31 Ağustos 2018 Cuma

İşte böyle bir şey

Sen sus ömrümün geri kalanı.
Gözlerine vurduğun prangaları çıkar.
Ağla.
Sadece ağla.
Bu sefer bir başkası için değil,
sadece bizim için ağla.
Ve...
Unut.
Unut bir saniyeliğine,
kim olduğunu, kimin olduğunu.
Sesini ve nefesini.
Unut bir an için yaşadıklarını,
verdiğin sözleri ve söylediğin bahaneleri.


İşte böyle bir şey sevmek seni.

22 Ağustos 2018 Çarşamba

Ruh Göçü #1

Her zamanki gibi bir gecede adam kendi ıssızlığındaki durgunlukta boğulmak üzereydi. Yattığı yataktan kalkıp boş beyaz duvarlarla çevrili koğuşunda birkaç tur attı.

Ne zamandır kalbi sevgiyle atmamıştı. Hayatına giren kadınlarla yanında oldukları için beraber olmuştu. Ne yazık ki hiçbirinde sevgiyi hissedememiş, hepsiyle bir nefeslik mutlu olmuştu.

Her zamanki gibi bir gecede, her zamanki ıssızlığında, her zaman içtiği sigarasından bir tane yakıp "İlk defa bu kadar ölüyorum" diye iç geçirdi.

Çıkmak istedi; çıkamadı. Kaçmak istedi; kaçamadı. Kendinden geçemedi.

Bulutsuz ve berrak bir ağustos gecesinde eski yazlarını düşündü. Sevdiği kadınları andı. Hepsi sırayla bir anlığına geçerken zihninden, bir kadın oldukça meşgul etti onu. Hala şükür ve minnetle anıyordu. Şu anda onu o yapan ne varsa o kadından izler vardı.

Bir kısmı silinmiş bu hatıraların her ayrıntısını tekrar yaşayabilmek için  hatırlamaya çalıştı. Hatırlayamadığı kısımları da kendi yazdı, kendi oynadı. Zihninde yarattığı kadın tasviri bire bir uyuşuyordu ancak odaklanmazsa kadın bulanıklaşıyordu. Bu yüzden tüm dikkatini birkaç dakikalığına konuşmak için bu hayale verdi.

Kadın da pişmanmış, o da adamı özlüyormuş ve o da hayatına kimi aldıysa bir türlü dikiş tutturamamış. Hatta çok pişmanmış; çabalamadığı için, ilişkiyi kurtaracak bir şeyler yapmayıp hemen pes ettiği için.

Böyle söylüyordu hayalde.

Her şey oldukça netti. Tüm detaylar belirgindi. Daha önce gittikleri bir kafede daha önce içtikleri kahveleri yudumlayıp hiç konuşmadıkları şeyleri konuşuyorlardı. Sipariş almaya gelen garsonun uykusuz geçen gecesinden kalma koyu göz altı torbalarından, yukarıda dönüp duran beyaz martıların senkronize çığlıklarına kadar her şey tam ve kusursuzdu. Tek bir şey dışında... Bu noksanlık hayali hayal olarak sınırlandıran ve gerçek olmasına mani olan yegane gerçeklikti. Bu durum da gidilirse gerçekliği ve hayali iç içe geçmiş bu adamın bu hayale aldanması ve bunu bir anı sanması işten bile değildi.

Tek eksik kadının sesiydi.

Tüm sözler belirgindi. Ancak kadının sesi buğuluydu. Derin bir nefes aldı. "Bu eksikliği gidermeliyim"  diye düşündü. Adam için tüm dünyanın derdi buydu ve ancak bu sesi tekrar anımsarsa herkes huzura erebilirdi. Adamda kadının yıllar önce kullandığı ancak şu anda kullandığı meçhul olan bir numarası vardı.

Bir zamanlar size ruhumuzdan daha yakın olan birisinin geçen zamanla birlikte bir yabancıya dönüşmesi ne kadar da tuhaf. Yıllar önce hiçbir şey hakkında uzun uzadıya sohbet ederken şimdi her şey hakkında tek kelime bile edemiyorlardı.

Arayıp ne söyleyebilirdi? Şu an belki de kadın da adamın aramasını bekliyordu yada evlenmiştir ve Deniz adında bir kızı olmuştur. Sonsuz ihtimalin hepsi aynı olasılıkla mümkündü.

Aramalı mıydı? Aramalıydı. En azından bir alo sesini duymalıydı. Duyacağı tek kelime sayesinde zihninde türettiği tüm tiratları seslendirebilirdi.

Adam kararsız şekilde çekincelerini de alıp telefonun başına geçti. Soğuk ahizeyi kulağına yaslayıp duraksadı. Yine aynı soruyu sordu kendine. "Aramalı mıyım?" Ararsa en kötü ihtimalle bir alo duyar karşılık verince yüzüne telefon kapanırdı. En iyi ihtimalleyse özlemle eskileri anıp saatlerce sohbet ederlerdi. Ancak şu kesin ki onun sesini duyunca bu metalik ahizeden kelebekler çıkacaktı. Kendini ikna etmeye çalışırken aniden sıfır tuşuna bastı. Ne olduğunu henüz idrak edememişken beş tuşuna da bastı. Adam, kadın telefonu açınca ilk olarak ne söylemesi gerektiğini bile düşünmemişken numarayı yazmaya başlamasına sinirlendi. Derken dörde ardından tekrar dörde bastı. Numaranın yarısına kadar gelmişti "Ne yapıyorum ben?!" diye düşündü. Daha sonra bir solukta numaranın geri kalan kısmını da yazıverdi. Sıfıra basarken biraz çekimserdi ancak şu an son olarak sekize basarken dik duruşlu ve kendinden emindi. Kaybedeceği tek şey kırıntı kadar kalan kendine saygısıydı ama kazanacağı şey tüm dünyanın huzuruydu.

O an dünya sadece birkaç saniye yaşarken adam bir ömür eskitti. Her ihtimali en küçük detaylarına kadar yaşadı. Bin ömrü bitince hiç alışkın olmadığı ama tanıdığı o sesi duydu.

"Aradığınız numara kullanılmamaktadır."

16 Ağustos 2018 Perşembe

Özün Sözü

Yaz günü baharını andı gönlüm
Çayır çimen yeşil düşü
Papatya gibi yüzü
Alacalı zihnime düştü.
Aldı tuttu ellerimi
Az kaldı uzatıyordu günü
Az kaldı bozuyordu suyu.

Denk gelirdi kaderimiz
tam tutardı hesabımız.
Herkes dostumdu
tüm dünya biri kadardı.
Az kaldı büyütüyordu gökyüzünü
Az kaldı sığmıyordu yaşama hüznü

Zamanla soğudu yudumsuz kahveler
Kendiliğinden bitti yurdumuz kadehler
Sarıya ırak kaldı ruhumdaki mavi
Yeşil şimdi bir ton açık hayali.
Az kaldı, elbet kabul olur dualar
Tanrı'nın planlarına Uyarsa,
Az kaldı bir şiir tüttürüceğim
Şairi Turgut'sa